Makaleler

Emperyalizmin koruma sorumluluğu: Libya’ya saldırı

İsyan dalgasının Libya’da öncekilerinden farklı bir şekilde seyretmesi nasıl tesadüf değilse, Libya’nın emperyalizmin silahlı saldırısında güncel hedef olması da tesadüf değildir. Her ne kadar emperyalizmin yetiştirdiği bir kukla olsa da, Kaddafi, zaman zaman karın ağrılarına sebep olan tutumundan vazgeçmemişti bir türlü.

Uzunca bir zamandır süren askeri ve ekonomik ambargonun elini zayıflattığı Kaddafi, elbette pes ederek emperyalist sermayeye daha cömert yaklaşımlar sergilemeye başlamıştı. Ülke petrolünde emperyalist tekellerin son on yılda daha fazla söz sahibi olması bundandır. Aynı şekilde Kaddafi’nin emperyalist sofraların müdavimi olmaya adaydır. Lakin fırsata dönüştürülecek bir tehlike anında, Kaddafi, “haklanması” gerekenlerin en başına yerleştirildi.

II. Bush döneminde, Afrika’ya çeki düzen vermek için kurulan AFRICOM – ABD Afrika Komutanlığı’nın nasıl bir amaca özgülendiği Libya’ya saldırıyla daha bir açıklık kazanmıştır. ABD’nin elinde emperyalist emellerine özgülediği savaş aracı olan NATO’nun Libya müdahalesi, Akdeniz’de konumunu sağlamlaştırmanın bir parçasıdır ayrıca. Zira Akdeniz’de yer alan ya da Akdeniz’e kıyısı olan 20 ülkeden sadece 3’ü, NATO’ya ya da “ortaklık” programlarına dâhil değil: Libya, Lübnan ve Suriye. Lübnan, 2006’dan beridir hallolmuş sayılır. Sıranın kimde olduğu hiç bu kadar belli olmamıştı.

Sarkozy nezdinde Fransa’nın, “masum sivilleri” cansiperane savunması garip olsa da anlaşılırdı. Kaddafi’nin hiç yoktan iptal ettiği silah alım ve yine Fransa’ya yaptırılacak nükleer santral antlaşmaları karşısında intikama soyunmuş bir Sarkozy bulmak güç olmamıştır. Bu kadar çabuk öne atılması pastadan olabildiğince büyük bir pay kapmakla beraber budur. Fransa’nın tutumu anlaşıldığı ölçüde mide bulandırıcıdır.

Libya’da ABD’nin yaptığı Afganistan ve Irak’ta fena halde façayı bozdurması nedeniyle İngiltere ve Fransa’yı koşturmak olmuştur. Oluşan tarihsel geçmişe sahip bir konsorsiyumdur. BM ve NATO, dünyaya kabadayılık yapıp haraca bağlayan bu çetenin kendilerini dikte ettirmesinin aracı olarak devrededirler. Nasıl ki, kabadayılar hamiliğe soyunur, korur ve kollarlar; bu çete de koruma sorumluluğu adı altında böylesi bir algının peşindedir.

Her şey olabildiğine açıktır. Zahmet edip “hukuki” kararlar almaları aldatıcı olmaya yetmemektedir. Zira Bin Ladin’e isnat edilen suça yeterli derecede kanıt sunulamamıştır. Keza Irak’ta kimyasal kitle imha silahlarının bugün esamisi dahi okunmamaktadır. Pespaye ‘ilkelerini’ ayaklar altına almakta hiç zorlanmamaktadırlar. Mesela Libya’da içişlere müdahale yasağını çiğnemek için elde sadece zorlama kavramlar vardır. Koruma sorumluluğu, masum siviller…

Aynı koruma hissiyatı, Suudi Arabistan, Yemen ve Bahreyn için söz konusu olmamaktadır. Koruyuculuk burada yerli gericiliği kapsarken, siviller… Ne masumu! Yok edilesi şeytanlar olarak addedilmektedir.

Ve Obama: Ladin’in denizdeki cesedine lanet okuduktan sonra zafer kazanmış sahte bir edayla gürleyen Amerika’nın sesi. Yeni hedef Beşşar Esad’a seslenir: Ayağını denk al, yoksa ayağını kaydırırız…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu