Makaleler

Erdoğan’ın “Pirüs zaferi” ve verilen fireler!

20 Ocak’ta Meclis’te yapılan “Yüce Divan” oylamasında 4 eski bakan ve elbette R. T. Erdoğan bir soluk daha aldı. 17 ve 25 Aralık operasyonları sonrası devlet ve AKP içindeki politik krizin devam ettiğini gösteren verileri daha bir açık hale getirdi bu oylama. 4 bakanın mahkemeye sevk edilmeyeceği 22 Aralık’ta meclis araştırma komisyonunun kararını açıklamayıp ertelemesinden belli olmuştu. Komisyon 5 Ocak’ta ise rüşvetçi bakanların mahkemeye sevk edilmesine gerek yoktur kararını verdi. Ancak mecliste ortaya çıkan bu sonucun çıkması, birçok açıdan sancılı bir süreç izledi. Gizli oylama yöntemi AKP içindeki çatlağın azımsanmayacak boyutta olduğunu da gösterdi. Yaklaşık 40-50 AKP’li vekil bakanların aleyhinde oy kullandı.

Ama bunun öncesinde başka gelişmeler ve açıktan tavırlar da ortaya çıktı. Erdoğan’ın vesayetini hafifletmeye çalışan Ahmet Davutoğlu, bu süreci kendi lehine kullanacak ve rüştünü ispatlayacak şekilde ele almaya çalışarak, “hırsızlık yapanın kolunu keseriz” çıkışıyla bir nevi tavır belirledi. Ancak örgüt içinde zaten ağırlığı olmayan ve Dışişleri Bakanlığı sürecinde büyük bir başarısızlık göstererek itibarı yerlerde sürünen A. Davutoğlu, bu zayıf yanlarıyla boyunu aşacak bir hamle yaptı. Ki Davutoğlu’nun başbakan olarak atanmasının esas nedenlerinden birisi de bu zayıf yanlarıdır. Bu durumu onun genel başkanlık ve başbakanlık yetkilerini ipotek altında kullanmasını kolaylaştıracak faktörlerdir.

Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı arasında çatışma, gerginlik ve farklılıkların olmaması mümkün değildir. Egemen sınıfların güç ve yetkiyle donatılmış her kurumu arasında bir yandan birlik ve uyum varken diğer yanda çelişki ve çatışma vardır. Bu eşyanın tabiatı gereğidir. Uyum geçici, çatışma ise mutlaktır. Ki Erdoğan’ın genel yönetme ve önderlik anlayışı aynı zamanda başbakanlık alanına da olabildiğince güçlü müdahalesini getirmektedir. Bu durumun bir gerginlik ve yeni çatışma alanları oluşturmaması düşünülemez. Bunun en zayıf olduğu an ise sürecin başladığı andır. Zaman ve gelişmeler bu zayıf olan çatışmayı güçlendirir, çelişkileri arttırır.

 

“Kazan Kazan” Anlayışı ve Dayanılan Son Sınır!

Şimdi bu sürecin olabildiğince hızlı geliştiğini görmekteyiz. Davutoğlu’nun 4 bakanın mahkemeye sevk edilme sürecinde, eğiliminin yok sayılması, onu bir tavır almaya zorlamıştır. Oldukça kritik bir oylamada programını bozmamış İngiltere’de olmayı tercih etmiştir. Bunun siyasi bir tavır olduğu, iç çelişkilerin bir yansıması olduğu açıktır. Ki bu durum oylamada da kendini ete kemiğe büründürmüş ve AKP grubunun 2003 1 Mart Irak Tezkeresi oylamasından bugüne en ciddi fireyi vermesine neden olmuştur. Kuşkusuz bunu salt Erdoğan-Davutoğlu gerginliğine bağlamamak gerekir. Hatta esası bu değildir. Bu özellikle Abdullah Gül üzerinden şekillenen kliğin aldığı bir tavırdır.

Ancak Erdoğan’ın partideki ipleri elinden tutmada Davutoğlu’nu bile rahatsız edecek açık girişimleri vardır. Milletvekillerini “kadın”, “genç”, “kararsız” vs. şeklinde tasnif ederek “Aksaray”da toplantılar yapması, seçim sürecini Davutoğlu’nu bypass ederek parti yöneticileriyle örgütleme girişimleri, başbakanlık kontrolündeki bürokrat atamalarını doğrudan belirlemesi gibi “kör göze parmak” misali yetki alanlarının ihlali gerginliğin dozunu artırmaktadır.

Bunun yanına Erdoğan’ın bakanlar kurulunu toplamasını, Davutoğlu’nun yolsuzluklarla mücadele için açıkladığı “kamuda şeffaflık” paketini eleştirmesi, Yalçın Akdoğan’ın aksayan bürokratik atamaların hesabını sormak için Davutoğlu’nun makamını basmasını da eklemek gerekir. Bu gerginlik ve içten içe kaynayan gelişmelerin üzerine Gül’ün bir dizi eski ve AKP içinde siyaset yapan kesimleri ve gazetecileri İstanbul’da biraraya getirmesi (21 Ocak’ta) zamanlama açısından dikkat çekicidir.

Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı arasında yaşanan gerginlik ve meclisteki oylamada çıkan sonuç AKP’de zaten hareketli olan muhalif ve memnuniyetsiz kliğe ivme katmıştır. Bu gelişmeler AKP içinde seçimler öncesi bir bölünme ve yarılma doğurmayacaktır. Ancak seçim kampanyası, milletvekilleri listelerinin hazırlanması ve mecliste kliklerin öbeklenme mücadelesinde açık ya da örtülü ittifakların gelişeceği görülmektedir. Bu süreç aynı zamanda gerginliği ve çatışmaları da boyutlandıracaktır. Bu sürecin örgütlenmesinde kliklerin elde edeceği başarıya bağlı olarak gelecekte yaşanacak çatlakların ve boğazlaşmanın boyutunu belirleyecektir.

Türkiye’de siyasi partiler yasasının niteliği genel başkanlara oldukça geniş yetkiler vermektedir. Erdoğan’ın seçim öncesi Davutoğlu’nun elindeki bu koza karşı dengeleri uygun şekilde kuracağı açıktır. Davutoğlu’nun ise Gül’e seçim öncesi açık davet yapıp yapmayacağı genel panoramaya dair önemli bir veri olacaktır. Davutoğlu’nun Gül ile örtülü bir ittifak arayacağı en azından dirsek temasını eksik etmemesi güçlü bir olasılıktır. Ancak Erdoğan’ı açıktan karşısına da alamayacaktır. Bu durum hem AKP içinde hem de devlet içinde güçlü bir kriz anlamına gelmektedir ki, egemen sınıfların böylesi bir krize tahammülü yoktur. Özellikle seçime kadar çatışmaların birlik içinde süreceği görülmektedir.

 

Seçime Hazırlık ve Örgütlü Mesajlar!

AKP içindeki bu çatışma ve gerginliğin bir pekişme yaratmayacağını şimdiden söylemek mümkündür. Ki Meclis’te eski bakanlar için yapılan oylama sonrası Erdoğan’ın emir eri olan bazı gazetecilerin verilen fireleri Davutoğlu’nun siyasi başarısızlığı olarak yorumlamaları dikkat çekicidir. Aynı şekilde Erdoğan’ın “Deli Dumrulu” Şamil Tayyar karşı oy verenleri “Erdoğan’a ihanet etmekle” suçladı.

Erdoğan’ın elindeki tüm gücünü ve olanaklarını kullanmasına, tüm tehdit ve şantajlara rağmen istediği gibi kendi etrafında bir birlik ve kenetlenmeyi başaramadığı görülmektedir. Kendini istifaya davet eden Erdoğan Bayraktar oylamada en az fireyi ermiştir. Diğer bakanlar için aleyhte oy kullananlar Erdoğan Bayraktar’da lehte tavır almıştır. Bu örgütlü bir mesajdır. Davutoğlu ve grup başkanları ise var olan fireleri “AKP’nin demokratik yapısına” bağlayarak gelişmeyi beklediklerinin işaretini vermişlerdir. Yine Mehmet Ali Şahin’de 17-25 Aralık operasyonunun açığa çıkardığı durumun içerde bir yarılmaya neden olduğunu gayet politik bir dille “bakanların pahalı saatler takması ve değerlerle alay etmeleri” ile izah etmiştir.

Erdoğan seçim öncesinde gelecek sorunu olarak gördüğü milletvekilleri listesini istediği gibi belirlemek için var gücüyle savaşması ancak bu savaşımının yeni ve beklenmedik sorunlar üretmesi kaçınılmazdır. Meclis’te kazanılan başarı bir çeşit “pirüs zaferi”dir. AKP içinde var olan memnuniyetsizlik ve farklılıkları hareketlendiren bir durum doğurmuştur. Bir yandan bunlar tamir edilmeye çalışılacak ancak diğer yandan bu durumu örgütlenme ve güç oluşturmak için fırsata çevirecek mücadeleler ivme kazanacaktır.

AKP’nin Haziran 2015 seçimlerinde yeniden başarıyla çıkacağı görülmektedir. Ancak bu seçimin aynı zamanda AKP içinde var olan krize yeni ve boyutlu bir halka eklenme olasılığı güçlüdür. Seçimlerin örgütlenme süreci bu açıdan acımasız kavgalar, pragmatist geçici uzlaşmalar, ayak oyunları ile geçecektir. Denilebilir ki AKP için seçim kampanyasında oy kazanmaktan önce seçim listelerinin oluşması esas mesele olacaktır. Bunun kavgası ise şimdiden başlamıştır. Klikler buna göre hazırlık yapmakta, olanak ve güçlerini bu eksende koordine etmekte, ittifak ve tavizlerini bu hesap üzerine yapmaktadırlar.

Bu bağlamda AKP içinde meclisteki fireleri “vicdanlı”, “yolsuzluk karşıtı”, “ahlaklı” bir konumlanışın ya da “AK” olanların isyanı diye okumak bu faşist partinin hep beraber aynı çukurda yer aldığını karartacaktır. Esas mesele bakanları kollama ya da mahkemeye sevk etme meselesi değildir. Asıl mesele bu sorun üzerinde AKP içinde yaşanan egemenlik mücadelesidir. Hiç kuşkusuz bu durum seçim öncesi mücadelenin ciddi bir parçasıdır. Erdoğan hala ipleri elinde sıkıca tutmaktadır. Ancak bu iplerin pekte güvende olmadığı açıktır. Mevcut siyasal rejim ve onun faşist yasal düzenlemeleri Erdoğan’ın ayağına vurulan prangaya her an dönüşecek kabiliyette ve niteliktedir. AKP içindeki kliklerin esas karakteri ise kararlı hale gelmemiş klikler olmasıdır. Erdoğan etrafında kenetlenen kliğin dışındakiler henüz yolunu bulma, nasıl hareket edeceğini belirlemede zaaflıdır. Bu Erdoğan için bir avantaj iken var olan arayış ve akarını bulma çabası ve bu kliklerin her birinin kendine özgü olanak ve güçleri Erdoğan için aynı zamanda bir zaaftır. Erdoğan’ın bu bağlamda istediği düzeyde bir birlik sağlaması hem kolay değildir, hem de genel gelişmelerin seyri içinde imkansızlık seçeneğini güçlü kılmaktadır. 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu