GüncelManşet

(Foto-İzlenim) Dicle ve Cudi arasında Silopi’den yansımalar

H. Merkezi: Bu izlenim, Özgür Gelecek gazetesinin 10. sayısında (16-22 Ekim tarihli) yayımlanmıştır:

Cudi’nin gölgesinde Silopi’ye doğru ilerliyoruz. Mem’in kaldığı zindanlar, Zin’le beraber heykelleri ve Dicle’nin durgun akan suları Cizre’den bizi uğurluyor. Yolculuğumuz yine Dicle nehri ile beraber öğle sıcağının ardından sis tutmuş Cudi Dağı ile devam ediyor.

Sınıra sıfır noktasındayız; bir tarafımızda Suriye varken yolumuz Silopi’ye doğru ilerledikçe sınır telleri Irak’tan ayırıyor bizi. Sınır tellerinin anlamsızlığı hemen ardındaki köylerin varlığı ile gözümüze çarpıyor; zaten Silopi ve Cizre’deki halkın birçok akrabası da o köylerde.

Burada halk ne tarımla ne de hayvancılıkla geçinebiliyor, başlıca gelir kaynağı sınır ticareti ve yolculuğumuza eşlik eden minibüs şoförünün dediği gibi “Buranın fakiri çok fakir, zenginiçok zengin.

Bayram arifesinde bölgede oluşumuz, Kobanê’deki (IŞ)İD saldırılarının halk üzerindeki etkisini daha net gözlemlememize sebep oluyor.

(IŞ)İD’in bayram namazını Kobanê’de kılacağına ilişkin açıklamaları nedeniyle herkes gergin; “Kobane bu gecedüşmezse bir daha düşmez” duyumları alıyoruz.

Silopi’de yer alan Êzidi Kampı’na yolculuğumuz süresince gözlerimiz Cudi ile sınırın diğer yanı arasında gidip geliyor. Kürt Ulusal Hareketi’nin nice destanlar yazdığı bu bölge bizi heyecanlandırıyor. Devletin acizliğini ise Silopi Adalet Sarayı’nın önünden geçerken bir kez daha anlıyoruz. “Adalet Sarayı(!)” nın duvarları Silopili gençler tarafından taşlanmış-yakılmış. Her tamiratın ardından, katili ödüllendirip katledileni cezalandıran bu taş yığını tekrar aynı sonuçla karşılaşmış.

 

“Şengal’e geri dönmek gerek!”

Ve sonunda Êzidi Kampı’ndayız… Şengal’de açlık ve susuzlukla sınanan, zulme ve katliama maruz kalan Êzidiler’in sığındığı bu kampta büyük bir çoğunluğu çocuk olmak üzere 750 kişi kalıyor. Kampa varmamızla Êzidiler ve görevliler arasında bir tartışma yaşandığını görüyoruz. Nedeni ise bizim kampı boşaltmaya geldiğimizi zannetmeleri…

Orada bulunuş sebebimizi anlatmamızla ortalık sakinleşiyor. Bu tedirginliğin ve gerginliğin sebebi ise kampın güvenliğini sağlayan gönüllü görevlilerle yaptığımız sohbette, TC askerlerinin görevliler üzerinde son 2-3 gündür arama yaparak kampa gidişlerini engellemeye çalıştığı ve kampı boşaltmakla tehdit ettiği ortaya çıkıyor.

Kampın güvenliğini sağlayan görevlilerle kampın koşulları ve ihtiyaçları hakkında konuşuyoruz. Kobanê’deki savaş nedeniyle kampın ihtiyaçları noktasında zorlandıklarını söyleyen görevliler en yakıcı ihtiyacın kışlık çadır, bebek maması ve düzenli olarak kampta bulunacak bir sağlık görevlisi olduğunu söylüyorlar.

Kamptaki birçok Êzidi’nin Avrupa’ya gitme veya Türkiye’de kalma hayaliyle buraya geldiğini belirten görevliler, AKP’nin de bu düşünceyi besleyerek Êzidiler içinMêrdîn’de 30.000 kişilik kamp kurma çalışmasında olduğunu; böylece Şengal’i kalıcı olarak boşaltıp, bölgenin ele geçirilmesinin yolunun açılması amacını taşıdıklarını belirtiyorlar. “Şengal’e geridönmek gerek” diyerek kamptaki Êzidilere Şengal’e geri dönme çağrısı yaptıklarını dile getiriyorlar. Aynı şekilde Kobanê’den gelen ailelerin de sayısının 30.000 olduğu halde TC tarafından 70.000 olarak belirtildiğini ifade eden görevliler bunun hiçbir gerçekliği yansıtmadığını, yine Şengal’de olduğu üzere Kobanê’yi de boşaltma çabasının bir ürünü olduğunu açıklıyorlar.

Pirsûs’ta sınır nöbetine de Silopi’den aktif olarak destek verdiklerini ve gruplar halinde oraya gittiklerini belirten görevliler, (IŞ)İD çetelerine TC’nin verdiği desteğe tanık olduklarını, ambulanslarla silah taşındığını ifade ederek “Biz barıştanyanayız, ancak TC bir elini barış diyeuzatırken diğer eliyle kurşun sıkıyor.Eğer Kobane düşerse çözüm sürecibitmiş demektir” dediler.

 

Kızlarının savaşmasını isteyen analar…

Görevlilerle sohbetimizin ardından savaşın öznesi kadınlarla konuşmak üzere çadırlara yöneliyoruz. Erkek egemen sistemin savaşları kadının ezilen kimliğini korumak için kullandığı bir gerçekken, uyguladığı politikalar da elbette buna göre şekilleniyor.

(IŞ)İD’in bölgeye saldırdığı ilk günden beri kadınlar üzerine söylediği her söz, her açıklama, her pratik bunun somut bir örneği. Ziyaret ettiğimiz her çadırda kadınlar, (IŞ)İD’in tüm zulümlerini yakararak anlatıyorlar. Bebeği karnında öldürülen, kız çocukları, anneleri (IŞ)İD tarafından kaçırılan, tecavüze, tacize maruz kalan kadınlar… “Benim kızım için okusun mu yoksa (IŞ)İD’e karşı silah mı eline alsın, diye sorarsanız ikincisini tercih ederim” sözleri hemen ardından geliyor.

Peşmerge ellerindeki silahları toplamasaydı, kampa gelmek yerine savaşacağını ifade eden bir kadın ise YPG/YPJ’nin onurlu direnişini selamlıyor ve ziyaret ettiğimiz çadırlardaki kadınların büyük bir çoğunluğu, Şengal’e topraklarına geri döneceklerini vurguluyorlar.

Yıkılan evlerimizi yeniden yapacağız, burada ya da başka bir yerde yaşamımızı sürdürmeyeceğizdiyen kadınlarla sıkı sıkı sarılıyoruzve saatin geç olması nedeniyle vedalaşıyoruz.

 

“Kobanê düşmeyecek, son ana kadar direneceğiz”

Görevli arkadaşlarla beraber bir kulübeye geçerek televizyon izliyoruz. Önceden de bahsettiğimiz üzere gece çok kritik bir noktada duruyor. (IŞ)İD’in saldırıları giderek şiddetlenirken Silopi’de halk gece yarısı sokaklarda, Kobanê için çatışıyor. Televizyon izlerkenki sohbetimizi 24 Eylül’den 3 Ekim’e YPG şehitlerinin resimleri ve isimleriyle ekrana yansıması kesiyor.

Pür dikkat izliyoruz, “Kobane düşmeyecek, son ana kadar direneceğizdiyor kulübedekilerden bir tanesi. Vesabahın ilk ışıkları ile birlikte Kobanê’deçatışmaların sürdüğü haberinialıyoruz. Direnişin sürmesi Kobanê’nindüşmediği anlamına geliyor elbette…

Sabah saat 07.00 ve dışarıda atılan gaz bombalarının sesi geliyor. Silopi’de halk bayramın ilk günü sabah saatlerinde Kobanê için direnmeye devam ediyor.

Bu direniş ezilen tüm halklar için, yine ezilenlerin direnişi!

 

[widgetkit id=915]

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu