Makaleler

Parolamız: Direniş, grev!

1 Mayıs’ın yaklaştığı bu dönem aynı zamanda ülkemizde işçi sınıfının çeşitli sektörlerde direniş ve mücadelelerinin de gelişmesine tanıklık etmektedir. Sınıfın örgütsüzlüğü ve kendisine sunulan kölece çalışma şartlarına karşı dipten gelen öfke her alanda hissedilse de mücadeleci ve ilerici az sayıdaki sendikanın çabası bu öfkenin yüzeye çıkmasına ve mücadeleye tahvil edilmesine imkan sunmaktadır.

Metal işçilerinin grev ilanı ve gelişen mücadelesi sendikal önderliğin kimi ciddi zaaf ve yetersizliklerini taşımakla beraber metal işçilerinin gelişen öfke ve mücadelesini yansıtmaktadır. Metal iş kolunun taşıdığı önemin farkında olan sistemin hükümet, kolluk güçleri ve Türk Metal ihanetçilerinin baskısına isyan ederek yıllar sonra grev ilan etmesi dahi ciddi bir etki yaratmış, kendilerine dayatılan zam reddedilmiş, önemli sosyal haklar elde edilebilmiştir. Sendikal önderliğin zaaflı duruşu birleşik ve etkili bir grev sürecinin örgütlenmesine engel olmuş, 15 bin emekçinin daha geniş bir kitleyle beraber uzun soluklu bir mücadele vermesi mümkün olmamış, daha üst düzeyde kazanımların elde edilmesine ve genel sınıf hareketine ivme kazandırmaya yönelik bir mücadele yürütülmeden grevler sınırlı kazanımlarla sonlandırılmıştır.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZENERJİ’de Genel-İş Sendikasının başladığı grevle kazanımla sonuçlanan Dokuz Eylül Üniversitesi’nde sağlık emekçilerinin grevi ve taşeron işçilerinin devam eden mücadelesi İstanbul’dan sonra İzmir’in de işçi ve emekçilerin mücadelesinde önemli bir merkez olmasını sağlamaktadır. İzmir emekçilerinin mücadelesinin bir diğer etkisi de “Yeni CHP”nin maskesini indirmeye yardımcı olmasıdır.

Grevlerin yanı sıra birçok işyerinde patlak veren direnişler işçi sınıfının örgütlenme özgürlüğünü savunma ve kölece çalışma şartlarını reddedişlerinin göstergesidir. Bu mücadele içinde öne çıkan, deri işçilerinin mücadelesidir. Çorlu ve Düzce’de devam eden ve sendikal örgütlenmede önemli adımlar atan Deri-İş Sendikası öncülüğündeki işçiler mücadeleyi Tuzla’ya da taşımaktadır. Tuzla’da uzun süre sonra örülen Kampana direnişi, yalnızca Kampana işçilerinin değil organize sanayideki tüm örgütlü deri işçilerinin mücadelesi halini almıştır. Her gün direnişi ziyaret eden yüzlerce deri işçisi, yalnızca dayanışma ile mücadelelerini sınırlamamakta, aynı zamanda Kampana direnişine neden olan ve havzadaki örgütsel gücü zehirleyen taşerona karşı ortak bir mücadeleye dönüşmekte, her sabah işçiler temsilcileriyle beraber taşeronun içeriye yeni işçi getirmesine karşı direnmektedir. Tuzla’daki mücadele geleneğinin yeniden canlanmasına sebep olan bu direniş toplu sözleşme süreciyle iç içe alınmakta ve zaferin tüm emekçilerin zaferi olacağı bilinciyle hareket edilmektedir.

Taşerona ve güvencesizliğe karşı mücadelesini geliştiren bir diğer mücadele kanalı da Dev Sağlık İş ve SES öncülüğünde sağlık emekçilerinin ve Haber-Sen’in de desteği ile posta emekçilerinin verdiği mücadelelerdir. Mevcut yasal haklarla bir kazanımın elde edilemeyeceği bilinciyle hareket eden işçilerin fiili, meşru mücadele ile haklarına sahip çıkması, önümüzdeki döneme dair de önemli ipuçları sunmaktadır.

Güvencesiz ve geleceksizleştirmeye yönelik bir diğer mücadele alanı da sendikal bürokrasi ile işbirliği içindeki işveren saldırısına karşı direnen İstanbul belediye işçileridir. Uzun zamandır yoğunluğunu kaybetmeden devam eden mücadele, patronun ve patron sendikasının ortak saldırısına karşı önemli bir direnç noktası oluşturmaktadır.

Tüm bu mücadelelerdeki her bir kazanım, tüm sınıfın kazanımı olacak, mücadelenin yeni alanlara yayılmasına imkan sunacaktır. Bu mücadeleler ile dayanışma içinde olmak örgütsüzleştirilen ve kölelik şartları dayatılan sınıfın direncinin ileriye taşınması için vazgeçilmez öneme sahiptir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu