Makaleler

Devrimcilik değişmektir, yeniye açık olmaktır!

Örgütlenmeler içinde veya alt-üst ilişkilerinin merkezinde mücadeleyi daha ileriye taşıma sorumluluğu yoksa; orada eleştiri-özeleştiride fikirsel düzeyde zengin tartışmalar yaratma vb. pratik konularda problemlerin çıkması önlenemez. Deyim yerindeyse böylesi durumlarda zaman zaman kör bir irade savaşı her bakımdan kendini açığa vurur. Daha sağlıklı ve doğru kararların alınması için farklı öneri ve eleştirileri dinleme yerine, yetkilere yaslanarak talimatlar vermek yanlıştır. Gelen öneri ve eleştirilerin içeriğiyle ilgilenme yerine, öncelikle kimden geldiğine bakılır ve bu yaklaşım, çoğu zaman tutum belirlemede-karar vermede belirleyici bir rol oynar. Bir kez daha altını çizmeliyiz ki, inisiyatif sahibi olmak görevi talimatlar vererek “ben söylemiştim” demek değildir. Onların asıl görevi yaşanan tıkanıklıkları, karşı karşıya kalınan zorlukları aşmak için yol ve yöntem geliştirmektir.  Bu konuda daha yoğun bir emekle sürece katılmaktır. Yani; olacak, yapılacak, aşılacak söylemlerinin pratikleşmesi için birfiil çalışmaktır. Nasıl olacağını, nasıl aşılacağını ve nasıl yapılacağının pratiğiyle bütünleştirmektir.

Yukarda dikkat çektiğimiz olumsuz yaklaşımlara yön veren tam da küçük burjuva düşünüş tarzıdır. Bu tarz devrimcilik, eski olumsuz alışkanlıklarından kopuşu sağlamayan, yeniyle eski düşünüş tarzını harmanlayan devrimciliktir. Çalışmalara kimi zaman yeni düşünüş tarzı yön verirken; ağırlıklı olarak pratik yaşama eski, küçük burjuva düşünüş tarzı yön verir. Yani olumluluklar ve olumsuzluklar içiçe yaşanır. Yıkma ve inşa eylemi, kendini tekrarlama söylemine dönüşür. Bunun esas nedeni bireyin ya da bileşenin “iç devrimsel” eylemine bir süreklilik kazandıramamış olmasıdır. Eğer bireydeki sorgulama ve dolayısıyla değişim–dönüşüm eylemi kesintiye uğrarsa veya güçlü bir iradeyle yürümezse, yeni tipte devrimci bir militan kişiliğin yaratılması zorlaşır.

Dolayısıyla yaklaşımlarımızda şu noktalara dikkat etmeliyiz: Olumsuzluklara karşı mücadelede ne kadar ilkeli olunursa, olumlulukları sahiplenmede de o denli sahiplenici ve adaletli olunmalıdır. Hep olumsuzlukları görmek, eleştirilere-değerlendirmelere olumsuzluklarla başlamak, olumlulukları olumsuzlukların gölgesinde bırakmaktır. Bu da en kaba tarzıyla aslanı tilkiye boğdurmaya soyunmaktır. Gerçeklerden çok duygulara, çok yönlü bakmaktan ziyade, tek yanlılığa yaslanmaktır. Böylesi eleştiriler devrimci sonuçlar üretmez.

Herşeyden önce yaşamı her bakımdan devrimcileştirerek yeni sürece uygun olarak şekillenmek, ancak değişim eyleminin sürekliliğiyle mümkün olabilir. Değişimde duraksamak, doğmatizme kulaç atmaktır. Dogmatiklere göre, söylemde her şey değişiyor. Gerçek olan ise; onların bildiklerinin hiç değişmediğidir. Dogmatizme göre tarih, diyalektik ve tarihsel materyalizm yasalarına göre değil, onların dar dünyasına göre şekillenir. Söylem düzeyinde ne söylenirse söylensin pratikte yaşanan budur.

Yine çalışmalarımızda sıkça faaliyetçilerin gevşek tutumlarından söz ederiz. Düşünmede-düşünsel üretimde zihinsel tembellik-yetersizlik pratik harekette gevşeklik her bakımdan militan duruşu sakatlar. Dolayısıyla gevşek pratikler üzerinde ciddiyetle durmalıyız. Bu yönlü pratiklere yol açan ideolojik zemin sorgulanmadan çıkış yolu bulunamaz. Çünkü militanlık; ilkeli duruştur, gücü örgütlülükte aramadır. Proleter ideolojiyi içselleştirmedir. Her olayı, olguyu proleter bakış açısıyla çözümlemeye çalışmaktır. Bu yönelimden yoksun, gelişim dinamikleri zayıf hiçbir birey kavganın gerçek militanı olamaz.

 

Görevlendirmede seçicilik, müdahalede yapıcılık…

Görevlendirmede seçici olmak, görevlendirilen bireyin belirlenen göreve asgari düzeyde yatkın olup olmadığıyla ölçülür. Faaliyetçilerin yeteneklerinden yararlanmak, yeteneklerini açığa çıkarmak için, gelişim potansiyelinin daha iyi olduğu noktalar üzerinde daha bir yoğunlaşmak ve bu yönlü görevler vermekle mümkün olabilir. Keza sıkça sözünü ettiğimiz, ama pratikte istenilen tarzda uygulamadığımız yeteneklerine göre konumlandırma ve giderek bu alanda daha bir yetkin kılma projesi de böylece hayat hakkı bulur. Yetenekleri dikkate alınmadan, sırf boşlukları doldurmak için yapılan görevlendirmelerin verimli sonuçlar üretmediği pratik tecrübelerle ortadadır. Boşluklar, fiziksel anlamda değil, icraatlarla doldurulur. İcraatlarda boşluk varsa, orada yapılan görevlendirme biçimseldir. Sayısal anlamda bir değer taşıyabilir ama devrimci çalışma anlamında hiçbir değer taşımaz. Bilakis yanıltıcı-aldatıcı olur.

Görev verilen her bileşene, her bireye görevlerini hatırlatacak tarzda doğru müdahalelerde bulunmak, en az görevlendirme kadar önemli ve değerlidir. Diğer bir ifadeyle görev vermek, bütüne yakınlaştırma, bütünle bütünleştirme çabasıdır. Bu çabanın somut sonuçlarıyla taçlanması için de, verilen görevin yerine getirilip getirilmediğinin takipçisi olmak, yapıcı ve yol gösterici bir tarzda görevlerini hatırlatmak, denetimde bulunmak gerekir. Görevi algılamada yaşanan yetersizlikleri giderme konusunda kavratıcı değil, talimatçı yolun tercih edilmesi bileşenleri-bireyleri geliştirmekten çok, gerilemelerine ve giderek kopmalarına yol açar.

Yapıcı müdahale aynı zamanda yerinde ve zamanında yapılan müdahaledir. Sorunlara yerinde ve zamanında müdahale etme yerine, biriken sorunların yol açtığı olumsuzluklardan sonra harekete geçme tutumu kesinlikle terkedilmelidir. Böylesi durumlarda çoğu zaman, sorunlara yol açan ideolojik kaynaklarla değil, söz konusu sorun özgülünde yaratılan tahribatla-olumsuzlukla ilgilenilir. Tartışmanın somut sorun üzerinde yoğunlaşması anlamlıdır. Ama tek tek olumsuz pratiklere yol açan ideolojik nedenler üzerinde yoğunlaşılmaması, ortaya kapsamlı sonuçların çıkmasına yol açmaz. Çünkü kapsamlı-eğitici sonuçlar, derinlikli sorgulamalarla elde edilir. Bu nedenle çalışmalarımızdan verilen görevlerin takipçisi olmak, ortaya çıkan yetersizliklerin-başarısızlıkların nedenlerini uygulacılarıyla birlikte sorgulamak oldukça önemlidir.

Burada önemsenmesi gereken esas nokta bu yönlü bir çalışma sisteminin oturtulmasıdır. Eğer bütünde böyle bir yönelim yaratılırsa, süreç içerisinde var olan olumsuzluklar adım adım aşılır. Elbette ki olumsuzlukların aşılmasında kadro ve militanlarda varolan nitelik, genel manada sınıf mücadelesi içindeki düzeyimiz, belirleyici konumundadır.

 

Devrimci sorumluluğun düzeyi etiketlerle belirlenmez

Bütünün parçası olmak, bütüne karşı sorumluluk duymaktır. Bu sorumluluk kavrayış düzeyinden kaynaklı olarak, katkı sunmada farklılıklar yaratabilir.  Sorunlara daha çok vakıf olanlar, araştırma ve incelemeleriyle, pratik çözüm önermeleriyle süreçte daha aktif rol oynarlar. Bu, bir yönüyle anlaşılır. Ama kavrayış düzeyi geri olanların veya herhangi bir pratik faaliyetin örgütlenmesinde yönetici bileşende yer almayan faaliyetçilerin özne olma yerine, objektif olarak izleme, çalışmanın daha verimli kılınması için düşünsel ve örgütsel boyutuyla katkı sunma yerine, çalışmayı kendi dışında görme, görevini eleştirilerle sınırlama yaklaşımı asla kabul edilemez.

Komitede yoksan görevde yok, eleştiri de ise sınır yok.” Elbette ki bu tanımlama en uçta yapılan bir tanımlamadır. Ama içinde gerçekleri barındırıyor. Bizim üzerinde durarak ilgilenmemiz gereken asıl noktada burası olmalıdır. Eğer birçok pratik faaliyette örgütleme bileşeninde yer almayan faaliyetçiler daha düşük bir performans sergiliyorlarsa, çalışmayı bütünün çalışması olarak değil, komitenin çalışması olarak görme olumsuz anlayışının önemli bir etkisi vardır. Belirlenen çalışma programını yaratıcı bir tarzda uygulama yerine, herşeyi bileşene havale etme, sorumluluk almadan kaçınarak, verilen görevi mekanik bir tarzda uygulama pratiğinin başka bir açıklaması olabilir mi?

Bu tür olumsuz anlayış sahipleri, benzer pratik çalışmalar üzerinde değerlendirmeler yaparken, kendi pratik duruşları üzerinde durma yerine daha çok bileşen ile ilgilenirler. Elbette ki bunun bir yönünü eksikliklerine, hatalarına karşı özeleştirel yaklaşımdaki zayıflıkklar oluşturuyor. Diğer yönü ise; çalışmaya karşı taşınmayan sorumluluktur. Özne olma bilincindeki zayıflıktır. Bu yetersizliklerin aşılmasının yolu kolektif bilinç ve sorumluluğun taşınmasından geçer.

Bu görevde öncelikle başta yönetici bileşenler olmak üzere, tüm bileşenlere düşüyor. Yakın olanı bileşenlerde örgütleme ve uzak olanı yakınlaştırma siyaseti, pratik olarak uygulanmalıdır. Görevlendirmede daireyi genişletmek için de, örgüt bilincine, geniş yığınların toplumsal devrimdeki rolünü kavramakla mümkün olabilir. Bileşenler her fırsatta yakın olanı örgütlemek için çaba sarfetmelidir. Unutmamak gerekir ki; yakın çeperimizdeki her bireyin mutlaka sınıf mücadelesine katacağı şeyler vardır. Tüm mesele bunları açığa çıkarma görevinin, doğru bir tarzda yerine getirilmelisidir. Eğer bu yapılırsa örgütlenmeye karşı var olan isteksizlik-ilgisizlik, isteğe-ilgiye dönüşebilir. (Bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu