DerlediklerimizGüncel

Ezgi Özer | ‘Bu çelik aldığı suyu unutmayacaktır’

Tarih 18 Mayıs 1973, İbrahim Kaypakkaya, Amed zindanlarında işkencecilerin tüm yöntemlerine karşı cüretin tarihini yazdı.

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor.
Belki biz olmayacağız ama
Bu çelik aldığı suyu unutmayacaktır.”
İbrahim Kaypakkaya
“2003 yılının yaz aylarında bir grup yolcu, Malatya’nın köylerinden arabayla geçerken, yol kenarında bulunan kayısılardan bir miktar almak isterler. Kendilerine yetecek kadar kayısı toplar ve tarla sahibi köylüye ücretini vermek isterler. Bu sırada yolculardan birisi köylüye: “Amca sen İbrahim Kaypakkaya diye birisini tanır mısın?” diye sorar.  Böyle bir soru karşısında afallayan, bir o kadar da kaygılanan köylü duraksar. Yolcu sözüne devam eder: “Biz onun yoldaşlarıyız!” Bunu duyan köylünün yüzünde, içten içe duyduğu memnuniyetin ifadesi olarak bir tebessüm belirir ve sözünü sakınmaz: “Koyun o paranızı cebinize, ben Kaypakkaya’nın yoldaşlarından para almam!” (1)
*
’68 kuşağı devrimci önderlerinden İbrahim Kaypakkaya, 1949 yılında yoksul bir ailenin çocuğu olarak Çorum’un Alaca ilçesinin Karakaya köyünde dünyaya geldi.
Devrimci fikirlerle tanıştığı Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nun ardından üniversiteyi İstanbul’daki Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’nda okumaya başladı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi – Fizik Bölümü öğrencisi olan Kaypakkaya, devrimci fikirlerle burada tanıştı.
Mart 1968’de Çapa Fikir Kulübü’nün kurucuları arasında yer aldı daha sonra kulübün başkanlığına seçildi. Kaypakkaya, NATO’ya Hayır ve Amerikan 6. Filosunu protesto eylemleri ve hatta Halk Aşıkları Gecesi düzenlemeye çalışması dahi birçok etkinlik gerekçe gösterilerek okuldan atıldı. Dönemin Danıştay’ından yürütmenin durdurulması kararı çıksa da üniversitenin faşist yönetimi karara uymadı.
Sosyalizmi benimseyen ve devrimciliği yaşamında daha profesyonel sürdürmeye karar veren Kaypakkaya, Trakya’da büyük çiftlik sahiplerinin topraklarının işgal edilmesi eylemine katıldı. Artık, başta İstanbul olmak üzere Çorum’da, Malatya’da, Elazığ’da, Antep’te, fabrikalarda işçilerin grev ve direnişlerinde, 15-16 Haziran işçi direnişinde, faşistlerin üniversitelere yönelik saldırına karşı savunmada Kaypakkaya’nın izleri görülecekti.
Kaypakkaya, FKF ve TİP içinde ortaya çıkan ayrışmada Milli Demokratik Devrim tezini savundu, İşçi-Köylü gazetesinin İstanbul’daki bürosunda çalıştı, Aydınlık ve Türk Solu dergilerinde yazılar yazdı.
1972 yılına kadar Proleter Devrimci Aydınlık saflarında duran Kaypakkaya, Doğu Perinçek ve çevresinin revizyonist ve oportünist olduklarını ortaya koydu ve ayrılma kararı aldı. Ayrılık sonrası ise Türkiye Komünist Partisi- Marksist Leninist, Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu’nu (TKP/ML-TİKKO) kurdu.
Özellikle Malatya, Elazığ ve Dersim’de örgütlenen TKP/ML’nin önderliğini de yapan Kaypakkaya, 24 Ocak 1973’te Dersim Vartinik mezralarında Fehmi Altınbilek komutasındaki faşizmin işkenceci cellatları tarafından ablukaya alındı. Çıkan çatışmada yoldaşı Ali Haydar Yıldız şehit düşerken, kendisi de yaralandı.
“İbo eğilip kalkarak koşarken vurulup düşer, bayılmadan önce cebindeki adreslerin yazıldığı kağıtları yutmayı başarır. İhbarcı Hüseyin Güngör elindeki kırma tüfekle İbo’nun yattığı yere doğru ateş eder. Saçmalar İbo’nun boynuna saplanır.
Askerler Ali Haydar Yıldız ve İbo’yu kontrol edip öldüklerine inandıktan sonra kaçanların peşine düşerler. Askerler gittikten sonra ayağa kalkıp uzaklaşmaya çalışır İbo. Yaralıdır. İki gün mağaralarda saklanır. Sonra bir köye gider. Köylüler yaralarına mehlem sürer, doyurur ve yolcularlar. İki gün daha dolaşır dağlarda. Ayakkabısı yırtıldığından ayakları donmak üzeredir. Saklanır. Yaraları kötüleşmekte ayağındaki don artmaktadır. Yolda bir köylü görür. Yardım ister. Köylü İbo’yu tanımıştır. Kolundan tuttuğu gibi Cafer öğretmenin evine götürür… “(2)
“Öğretmen, köye gelen yabancıya baktı, hemen odanın kapısını kilitledi. 29 Ocak sabahı, operasyonu yapan üsteğmen Fehmi, sayısız adamıyla geldi, evin kapısına dayandı. İbo odada yatıyordu. ‘İbrahim Kaypakkaya değil mi’ dedi. İbo’yu bağlayıp götürdüler.” (3)
Faşizmin kolluğu, yaralı olmasına rağmen Kaypakkaya’yı tüm yol boyunca yürütür. Ayakları donmuş halde Diyarbakır’a getirilen ve hastaneye yatırılan Kaypakkaya, ayaklarının kesilmesine izin vermez. Ancak, yemeğine ilaç konularak donmuş olan ayakları kesilir. İyileştikten sonra günlerce işkenceye maruz kalır. Yine de sorgu odalarında yoldaşları ve örgütüyle ilgili ağzından tek bir cümle alamazlar.
Kaypakkaya, Amed savcılığında kendi devrimci faaliyetlerini savunur ve şunları belirtir; “Bu çalışmalarımı, Marksizm-Leninizm’e inanan bir komünist devrimcinin halkın kurtuluşu için yapması gerekli çalışmalar olduğu kadar, devrimci gençliğin örgütü Dev-Genç’in üyesi olan bir devrimci gencin halka ve gençliğe karşı sorumluluğunun gereği olarak da sürdürdüm. Ancak şahsımı ilgilendiren konular ve hakkımdaki isnatları taşan hususlardan gayri, gençlik örgütü ve çalıştığım devrimci gruplar içinde başkalarını etkileyebilecek bir beyanda bulunamam.”
16 Mayıs 1973’te son bir kez sorguya götürüldü ve 18 Mayıs 1973’te işkencede katledildi.
Oğlu İbrahim’i görmeye gelen baba Ali Kaypakkaya’ya ertesi gün cansız bedeni teslim edildi.
Bedeninde birçok delik olmakla birlikte kafası kesilmiş ve kasıkları parçalanmıştı.
Dönemin politik atmosferi içerisinde “Kemalist diktatörlük, sözde demokratik, gerçekte askerî faşist bir diktatörlüktür” teziyle devrimci kopuşu gerçekleştirmiş önder olarak tarihe not düşülmüştür.
Üzerinden yıllar geçmesine rağmen Kaypakkaya’nın failleri açığa çıkarılmamış, aksine terfi ettirilmiştir.
Ancak yıllar sonra bile olsa devrimciler yoldaşlarını katledenlerden hesap soracaktı.
İstanbul Sarıgazi’de 14 Ekim 2000’de emekli öğretmen Cafer Atan’ın evinin kapısı Jandarma olduğunu söyleyen kişiler tarafından çalınır. Kapıyı açan Atan karşısında maskeli üç kişiyi bulur. “Yaralı vaziyette evine sığınan İbrahim Kaypakkaya’yı ihbar edip askerlere teslim ettiği” için intikam almaya geldiklerini söyleyen devrimciler, Atan’ı susturucu takılı silahla başından vurarak öldürürler.
İstanbul Beşiktaş’ta 7 Mart 2015’te ise motosikletli iki kişi, Balmumcu Jandarma Bölge Komutanlığı nizamiyesinden çıkan emekli Albay Çetin Oğuz’a ateş eder. Çetin Oğuz ve eşi Asuman Oğuz yaralanır. Saldırıyı yapanlar kaçar. Daha sonra emekli albayın Kaypakkaya’nın yakalanmasıyla ilgili operasyonu yöneten üsteğmen Fehmi Altınbilek olduğu, sürekli tehdit altında olduğu için sahte kimlik kullandığı ortaya çıkar.
Tarih 18 Mayıs 1973, İbrahim Kaypakkaya, Amed zindanlarında işkencecilerin tüm yöntemlerine karşı cüretin tarihini yazdı.
Kaypakkaya, sosyalizmde ısrarın insan olmakta ısrar olma felsefesini içselleştirmiş, cellatları kör hücrelerinde yenmiştir.
“Ser verip sır vermeyen” yiğit olarak tarihe adını altın harflerle yazdırır.
Onun 46 yıl önce haykırdığı  direniş türküsü, bugün ardıllarının dilinde, Türkiye ve dört parça Kürdistan’da yankılanmaya devam ediyor.(etha 18 Mayıs 2019)
Kaynak : Toplumsal Mücadeleler ve Sosyalizm Ansiklopedisi cilt 7
1-İbrahim Kaypakkaya/ Seçme Yazılar-Önsöz
2-Nihat Behram / Ser Verip Sır Vermeyen Yiğit
3-Nihat Behram / İşkencede Ölümün Güncesi
Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu